Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4132 Esas 2020/6798 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4132 Esas 2020/6798 Karar Sayılı İlamı

Esas No : 2019/4132
Karar No : 2020/6798
Karar Tarihi : 10/11/2020
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4132 Esas 2020/6798 Karar Sayılı İlamı

17. Hukuk Dairesi         2019/4132 E.  ,  2020/6798 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki Tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 11.06.2019 Salı günü davacı vekili Av. ... geldi. Davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili dinlendikten sonra eksiklik nedeniyle mahkemesine iade edilen dosya eksiklik tamamlanıp tekrar gelmekle, incelendi, gereği düşünüldü:

    -K A R A R-

    Davacı alacaklı vekili, davalı borçlu ... hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığı ve hakkındaki takipleri sonuçsuz bırakmak amacıyla dava konusu taşınmazını diğer davalı ... Pastacılık Ltd. Şti"ne devrettiğini ve sonrasında davalı banka lehine ipotek tesis edildiğinden, bu tasarrufların iptaline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı ... Pastacılık Ltd. Şti. vekili, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu, taşınmazın aslında borçluya değil dava dışı ... ’a ait olduğunu ve ondan satın alındığını, taşınmazı satın alırken Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. lehine tesis edilen ipoteği usulünce fek ettirdiklerini ve şirket adına yeniden ipotek tesis ettiklerini, rayiç bedelin ödendiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
    Davalı ... vekili, satışın gerçek olduğunu, davacı alacaklıya müvekkilinin borcu olmadığını belirtmiştir.
    Davalı Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece, davalının dava konusu gayrimenkulden başka adına kayıtlı gayrimenkuller olduğu, davacı tarafça yapılan tasarruf işleminin muvazaalı olduğunun ıspatlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
    İİK"nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.
    İİK"nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekir.
    Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması,borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması,iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir.Bu ön koşulların bulunması halinde ise
    İİK"nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK"nun 278. maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279. maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.
    Somut olayda, mahkemece İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası, tefrikle mahkemenin 2014/458 Esasına kaydedilmiştir. Borçlu adresinde yapılan hacze ilişkin 29.12.2015 ve 31.01.2019 tarihli haciz tutanaklarının İİK’nun 105. madde kapsamında aciz belgesi niteliğinde olduğu, borçlu taşınmazlarının borcu karşılamaya yeterli olmadığı, emsal aynı mahkemenin 2014/457 Esas 2016/585 Karar sayılı ilamı ile de sabit olduğundan, mahkeminin davalının başka gayrimenkulleri olması nedini ile davanın reddine karar vermesi hatalı olmuştur.
    Öte yandan, adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi"nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa"nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK"da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra
    numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK"nın 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
    HGK"nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010-108 sayılı kararında da belirtildiği üzere; "Yasa"nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur."
    Mahkemece, dava İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılmasına rağmen, gerekçede, bu davanın diğer madde koşulları tartışılmadan, muvazaa olgusunun ispatlanmadığı şeklinde yetersiz ve soyut bir beyanla davanın reddine karar verilmesi de isabetli görülmemiştir.
    Bu nedenlerle, İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Davalı üçüncü kişi ... Pastacılık Ltd. Şti’nin borçlu ile aynı alanda faaliyette bulunduğu, dava konusu adreste 10.10.2009 tarihinden itibaren faaliyette bulunduğu hususları da birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile bozma nedenine göre sair yönler incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 2.037,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 10/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


    Bu Kararlara da bakmak isteyebilirsiniz:

    Avukata Sor Hemen Ara