Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/10164 Esas 2016/493 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/10164 Esas 2016/493 Karar Sayılı İlamı

Esas No : 2015/10164
Karar No : 2016/493
Karar Tarihi : 01/01/1970
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/10164 Esas 2016/493 Karar Sayılı İlamı

17. Hukuk Dairesi         2015/10164 E.  ,  2016/493 K.
"İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :.......Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davalı-karşı davacılar...... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı-karşı davalı vekili, davalıların sürücüsü ve maliki olduğu aracın park ve durma yasağı bulunan yerde park etmişken, araç içerisindeki yolcunun yol tarafındaki sol arka kapıyı açması sonucu davacı şirketin maliki olduğu aracına kusurlu olarak çarptığını, araç için 15.136,24 TL"lik fatura düzenlendiğini, bu bedelin müvekkiline ait aracın kasko şirketi tarafından ödendiğini ancak araçta değer kaybı oluştuğunu, 12 günlük tamir süresi boyunca araçtan mahrum kalındığından müvekkili şirketçe taksi temin edildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası olarak şimdilik 10.000 TL değer kaybı ve 12 gün araçtan mahrum kalınması ve taksiyle gidilmiş olmasından dolayı meydana gelen zarar için 500,00 TL olmak üzere toplam 10.500 TL maddi zararın kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı-karşı davacılar vekili, ....."de meydana gelmesi nedeniyle ..... Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğunu, müvekkili sürücü ....."in restorantın önüne geldiğinde araç içerisindekilerin inebilmesi için trafik kurallarına uygun olarak nizami bir şekilde durduğunu,aracın arkasında bulunan müvekkilinin oğlunun arkadan herhangi bir araç gelip gelmediğini kontrol etmek için hafif bir şekilde kapıyı araladığını, bu durumda ve araçtan inmek için herhangi bir eylem yapmadan, arkadan gelen davacıya ait, sürücüsü ... olan aracın,
müvekkilinin hafif açık olan kapısına çok süratli bir şekilde vurduğunu, yaklaşık 25-30 metre sonra durabildiğini, davacı ve sürücüsü kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduklarından davanın reddine,karşı dava olarak ise; müvekkili şirketin aracındaki değer kaybı nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000 TL maddi tazminatın asıl davacıdan, olaydan duyulan şok ve edilen hakaretler nedeniyle 1.000 TL manevi tazminatın davalı ..."dan kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, asıl dava yönünden; davanın kabulüne, değer kaybı 10.000 TL, ikame araç bedeli 500,00 TL olmak üzere toplam 10.500 TL"nin kaza tarihi olan 09/06/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp, davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin isteminin saklı tutulmasına, karşı dava yönünden; davacı-karşı davalının olayda kusuru bulunmadığı, bu nedenle karşı davacının oluşan zararı ile davacı-karşı davalı arasında illiyet bağı oluşmadığından; karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı-karşı davacılar ...... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı-karşı davacılar ....... ve ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan asıl ve karşı hükmün ONANMASINA 18.1.2016 gününde ...."ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.


(KARŞI OY)

Davacı vekili, 1.10.2011 tarihli dilekçesi ile ...... plakalı aracın maliki olduklarını, davalıya ait .... plakalı aracın davalı....... idaresinde iken 9.6.2012 tarihinde meydana gelen kazada aracında oluşan hasar bedelinin kasko sigortalarından aldıklarını, ancak araçta değer kaybı oluştuğunu ve 12 gün süre ile araç kullanımından mahrum kaldıklarını belirterek değer kaybı için 10.000,00 TL, araç mahrumiyeti için 500,00 TL"nin belirsiz alacak davası olarak tespit ve tahsilini talep etmiş, karşı davanın reddini istemiştir.
Davalı vekili, 9.6.2012 tarihinde meydana gelen kazada kusurlarının olmadığını, kendi araçlarında da değer kaybı meydana geldiğini belirterek fazlaya ilikin hakları saklı kalmak üzere 2.000,00 TL maddi tazminat ile olaydan duydukları üzüntü nedeniyle 1.000,00 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsiline, asıl davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda asıl dava yönünden davanın 10.000,00 TL değer kaybı, 500,00 TL ikame araç bedeli olarak 10.500,00 TL için kabulüne, fazlaya ilişkin istemin saklı tutulmasına alacağın kaza tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, karşı dava yönünden davalının kusurunun bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davalı karşı davacılar yönünden temyiz edilmiştir.
Yüksek dairece yapılan inceleme sonucunda kararın onanması yönünde karar oluşturulmuştur.
Aşağıda açıklanan nedenlerle asıl davada verilen kabul kararının onanması şeklindeki yüksek dairenin kararına katılmıyorum.
Somut olaydaki asıl dava belirsiz alacak davası olarak, karşı dava kısmi dava olarak açılmıştır.
6100 Sayılı HMK 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Medeni Usul Hukukuda talep sonucunun belirli olması ilke olarak benimsenmiştir. Bu benimsemeye göre, talep eden
davacının mahkemeden neyi istediğini açıkça ortaya koyması gerekir. Çünkü, HMK gereğince birçok usul hükmünün uygulanması bu talep sonucuna göre belirlenecek, hatta karar bu talep nazara alınarak oluşturulacaktır.
Ancak, 6100 Sayılı HMK yenilik olarak alacağın tam olarak belirlenmesinin imkansız ya da alacaklıdan beklenmeyecek kadar zor olduğu durumlarda, birçok ülkeye ait hukuk sistemlerinde de benimsenen belirsiz alacak ve tesbit davalarını getirmiştir.
Davacının, davanın açıldığı tarihte talep sonucunu veya miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız veya kendisinden beklenemeyecek bir nitelik taşıması halinde, hukuki olayı açıklamak sureti ile açacağı davaya HMK 107/1 maddesi tanımındaki gibi belirsiz alacak davası denir.
Yasal düzenlemeye göre bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkansız olması yada kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Tabii bu belirlemedeki imkansız olma koşulunu HMK 27 ve TMK 2 maddeleri anlamında dürüstlük, doğruluk, makul ve orta zekalı bir insanın göstermesi gereken tüm dikkat ve özenin gösterilmesine rağmen, alacak tutarının tam ve kesin olarak tesbit edememe olarak anlamak gerekmektedir.
Yani davacı alacaklı objektif özen yükümlülüğü çerçevesinde uğradığı zararı bilememelidir.
Bu durumda davanın açıldığı tarihte davacının uğradığı zarar miktar itibarı ile tam ve kesin olarak biliniyor, ya da bilinebilmesi için varlığı gereken tüm unsurlar doğruluk ve güven kuralı gereğince gerekli özen gösterildiğinde tesbit edilebiliyorsa, alacağın belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Düzenlemenin yapıldığı HMK 107 maddesinde benimsenen belirsiz alacak davası bir eda davasıdır. Yine düzenlemeye göre yalnız belirsiz alacak davası, yalnız belirsiz tesbit davası ya da kısmi eda davası ile belirsiz tesbit davası açılabilir.
Belirsiz alacak davası ile kısmi dava birbirine benzerlik göstermektedir. Fakat ikisi arasındaki en önemli fark, kısmi davada alacağın bir kısmı dava edilmesi söz
konusu iken, belirsiz alacak davasında alacağın tümü dava konusu yapılmaktadır. Ayrıca zamanaşımı def"ini ileri sürülmesi halinde kapsamı, mahkeme masrafları, ihtiyati tedbire ilişkin taleplerin içeriği ve uygulaması, bölünebilirlik durumu, faizin başlangıç tarihleri, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar konusunda farklı düşünceler ve uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Belirsiz alacak davalarına konu olabilecek uyuşmazlıklar;
1-Hakimin takdirine göre belirlenebilecek haklar
2-Karşı tarafın sunacağı delillere göre belirlenecek haklar
3-Yargılama aşamasında taraflarca sunulan delillerin toplanmasından sonar belirlenebilecek haklar olarak sayılabilir.
Her üç halde de belirsiz alacak davası açılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Alacak miktarının hakimin takdirine bağlı olarak belirlenebildiği durumlarda, takdirin sonucunun belirlenmesinde çok etkili olması nedeniyle davacının zararı bilebilmesi mümkün olmadığından belirsiz alacak davası açılabilir. Ancak bu husus bile İsviçre Federal Mahkemesinde tartışılmış, İsviçre BK 42 mad/2.fıkrasındaki gibi talep sonucunun belirlenmesinin hakimin takdir yetkisine bırakıldığı durumlarda kanton hukuklarının belirsiz alacak davasını kabul etmeleri gerektiğine karar verilmiştir. Halen Almanya ve İsviçre"de bazı hukukçular farklı aksi görüşlerde ileri sürmektedirler.
İkinci bir belirsiz alacak davasının açılabileceği durum, talebin karşı tarafın 3.kişinin verdiği veya yargılama sırasında verebileceği belge ve bilgilerden sonra belirlenebileceği haldir. Bu durumda daha çok hastane belgeleri ve raporların, ameliyat belgelerinin, faturaların vs gibi belgelerin gerekli olduğu durumlarda söz konusu olabilir. Bu halde belirsiz alacak davası açılabilir.
Son olarak yargılama aşamasında delillerin toplanması sonucunda zararın ne miktar olacağı ve bunun bir bilirkişi incelemesi sonucu kesinleşeceği durumlardır. Bunlarda haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşmelerden doğan anlaşmazlıklar olarak sayılabilir.
Ancak bir davada, bilirkişiye başvurulmuş olmasına rağmen dava açma aşamasında davacı, zararının ne kadar olduğunu tam ve kesin olarak belirleyebilecek ise belirsiz olarak davasını açamaz. Yani bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi, tek başına o davayı belirsiz alacak davası olarak açılmasını gerektirmez. Bir kısım basit hesaplar ve araştırma sonucunda alacağın miktarı belirleniyorsa bu davaları ayırmak gerekmektedir. Aksi halde basit bir hesap yapılmasını gerektiren konuda hakimin bilirkişiye başvurduğunu düşünmek o alacağı belirsiz alacak haline gelmesine neden olacaktır. (faiz olacağı hesabı gibi.)
Bu bakımdan belirsiz alacak davası 6100 Sayılı HMK"ya istisnai bir dava türü olarak girmiştir. Aksi düşünce belirsiz alacak davasını genel bir dava, kısmi davayı ise istisnai bir dava haline getirir.
Bu anlamda Dairemizin iş alanı içinde kalan cismani zararlar (yaralamaya dayalı daimi ve geçici işgöremezlik halleri) ile destek tazminatlarının belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, bu uygulamanın da birçok hak kaybına engel olacağı ve daha adil ve hakkaniyete uygun kararlarının çıkması yönünden faydalıdır.
Ancak yine Dairemizin görevi içinde kalan araç hasarları, araç değer kayıpları, araç kullanamamaktan kaynaklanan zararlar, kasko tazminatlar gibi dava türlerinde belirsiz alacak davasına konu olamayacağını düşünüyorum.
İsviçre ve Alman Hukukunda bile bir asırı aşkın uygulama yapılmasına rağmen bir çok kıymetli hukukçu tarafından hangi davalar belirsiz alacak davası olur veya olmaz diye tartışmalar yapılmakta olup bu tartışmalar hala devam etmektedir.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; araç hasarına ilişkin davada, hasarlanan araç davacıdadır. Hasarlanan parçalar bellidir, aracın modeli, yaşı, önceki kazaları, değişen parçaları belirli olup, gelişmiş teknoloji karşısında aracın plakasını yazmak suretiyle piyasadaki rayiç 2nci el fiyatı, her yaşa göre hasarlanmanın özelliği nazara alınarak değer kaybının ne kadar olduğunu, kaç günde onarılabileceğini veya aynı
aracın kaç günde yeniden satın alınabileceğini, onarım süresinde ikame aracın kiralama miktarının ne kadar olabileceğini davacının bilmemesi mümkün değildir. Basit bir araştırma ile tüm bu bilgilere ulaşabilir. Üstelik sigorta davada taraf ise zaten temerrüt için önceden bir başvuru yapılması gerekip, sigortanın da orada olaya ilişkin bir eksper çalışması yaptıracağından, karşı taraftan alınması gerekli ilgi ve belgelerde davacı için söz konusu değildir. Tüm bilgi ve belgeler ve hasarlı araç davacı elinde olması karşısında davacı için alacağın miktar ve değerinin belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
O nedenle davacının asıl davada bu anlamda araç değer kaybı ve kullanmamaktan kaynaklanan zararından dolayı belirsiz alacak davası açması yargılamada, hukuk önünde karşılıklı taraf olarak bulunan ve mutlak surette eşit davranılması gereken davacı ve davalı taraf yönünden, usul hukukunun önemli ilkelerinden biri olan tarafların silahlarının eşitliği ilkesini zedeleyeceğinden bu dava yönünden mahkemenin HMK 114.1-h ve HUMK 115-1.maddesi gereğince belirsiz alacak davası açma yönünde hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğum için mahkeme kararın bozulması gerektiğini düşünüyor ve sayın çoğunluğun onama şeklindeki görüşüne katılmıyorum.

Bu Kararlara da bakmak isteyebilirsiniz:

Avukata Sor Hemen Ara