Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/3469 Esas 2020/1565 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/3469 Esas 2020/1565 Karar Sayılı İlamı

Esas No : 2018/3469
Karar No : 2020/1565
Karar Tarihi : 17/02/2020
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/3469 Esas 2020/1565 Karar Sayılı İlamı

17. Hukuk Dairesi         2018/3469 E.  ,  2020/1565 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasında görülen rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    -K A R A R-
    Asıl davada davacı vekili, davalının maliki olduğu ve müvekkili şirkete trafik sigortası ile sigortalı... plakalı aracın... plakalı araca çarptığını ve aracın ağır hasar gördüğünü, sigortalı araç sürücüsünün ehliyetsiz ve %75 oranında kusurlu olduğunu, karşı taraf aracı için ... Sigorta tarafından 98.989,00 TL ödendiğini ve kusuru sebebiyle kendilerine rücu edilmesi üzerine ... Sigorta A.Ş"ye 22.500,00 TL ödeme yapıldığını belirterek ... Genel Şartları B4-C maddesine göre 22.500,00 TL"nin ödeme tarihi olan 12.10.2012 tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli avasn kredileri için uyguladığı faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte rücuan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Birleşen davada davacı vekili, aynı kazada yaralanan dava dışı..."a SGK tarafından ödenen 8.160,59 TL geçici işgörmezlik ödeneğinin müvekkili şirkete daha önce başvuru yapılmadan ... 4. İcra Müdürlüğünün 2014/19510 E. Sayılı dosyası ile icra takibine konu edilmesi üzerine tüm ferileri ile birlikte 9.615,00 TL olarak 05.09.2014 tarihinde icra dosyasına ödendiğini belirterek ... Genel Şartları B4-C maddesine göre 9.615,00 TL"nin ödeme tarihi olan 05.09.2014 tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli avasn kredileri için uyguladığı faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte rücuan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu aracı inansal kiralama sözleşmesine göre ...’a kiraladığını, bu nedenle işleten sıfatının bulunmadığını belirterek davanın husumet nedeniyle reddini talep etmiştir.
    Mahkemece, iddia ve savunmaya göre davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair karar verilmiş; hükmün davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 06/05/2014 tarihli ve 2014/7880 E., 2014/7122 K. sayılı ilamı ile bozulmuştur.
    Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, asıl ve birleşen davanın kabulü ile 22.500,00 TL"nin 12.10.2012 tarihinden itibiraren işleyecek avans faizi ile, 9.916,00 TL"nin 5.9.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Asıl ve birleştirilen dava, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi nedeniyle, sigorta şirketinin kendi sigortalısına karşı açtığı rücuan tazminat istemine ilişkindir.
    10.04.1992 Gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
    Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK"nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK"nın 294-297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK"nın 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
    Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
    Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
    Somut uyuşmazlıkta; yerel mahkemenin asıl ve birleşen dava yönünden gerekçeli kararının hüküm kısmında "Ana davanın kabulüne, 22.500,00 TL"nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 12.10.2012 tarihinden itibiraren avans faizi uygulanmasına, Birleşen davanın kabulüne, 9.916,00 TL"nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine 5.9.2014 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına" yönünde kurulan hüküm, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 05/02/2018 tarihli kısa kararda bulunmamaktadır. Dolayısıyla kısa kararda taraflara hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda yer almasının, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki yarattığı açıktır.
    Bu durum, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca, kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere asıl ve birleşen dava yönünden verilen kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    2-Dosyanın incelenmesinden, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1119 Esas sayılı dosyasının 16/11/2016 tarihinde iş bu dosya ile birleştirilmesine karar verildiği, Mahkemece temyize konu 05/02/2018 tarihli kararda bu dosya hakkında karar verilmediği ve karardan sonra 14/03/2018 tarihli tefrik tutanağı ile dosyanın yeni bir esasa kaydedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Hakim duruşmaya son verip, kararı anlatmakla davadan elini çekmiştir. Artık mahkemece, karardan sonraki dönemde usule ilişkin ayrık haller dışında, dava tekrar ele alınıp, esasa etkili karar verilemeyeceği gibi hüküm kurulması unutulan birleşen dava dosyası hakkında davanın tefriki ile yeni bir esasa kaydedilmesi suretiyle yargılama yapılarak karar verilmesine olanak tanıyan bir usul hükmü de yoktur. Hakkında tutanak düzenlenen dava hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği gibi usûl ve kanuna aykırı olarak hüküm kurulması unutulduğu gerekçesi ile dosyadan el çekildikten sonra bu davaya yönelik tefrik kararı verilmiş olması doğru görülmemiş, dosyaların yeniden birleştirilerek bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
    Kabule göre; somut olayda, asıl davada davacı vekili müvekkiline zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı aracın 26/04/2012 tarihinde karışmış olduğu kazada meydana gelen araç hasarı nedeniyle karşı aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortasını düzenleyen ... Sigorta A.Ş."ye ödemiş olduğu tazminatı, birleşen davada ise meydana gelen yaralanma nedeniyle oluşan geçici işgöremezlikten kaynaklı olarak Sosyal Güvenlik Kurumuna ödemiş olduğu tazminatı, sigortalı aracın sürücüsünün yeterli sürücü belgesine sahip olmaması nedeniyle sigortalısı olan davalıdan rücuen tahsilini talep etmektedir.
    Bu tür davalarda sigortacı 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 95/2. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B-4. maddesi gereğince tazminat yükümlülüğünün azaltılması veya kaldırılmasına ilişkin halleri üçüncü kişilere karşı ileri süremeyeceğinden zarar görene ödeme yaptıktan sonra sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre kendi sigorta ettirenine rücu edebilir. Davaya konu olayda, sigorta konusu araç, sürücü belgesine sahip olmayan kimse tarafından kullanılırken riziko meydana geldiğine göre, KTK"nun 95 ve Poliçe Genel Şartlarının 4. maddesi uyarınca sigortacının ödediği tazminatı kusur oranında davalı ... ettirene rücu edebilir. Mahkemece hükme esas alınan 31.05.2016 tarihli kök rapor ile 20.11.2017 tarihli ek raporda yalnızca davacı tarafın yapmış olduğu ödemeler ve rücu sebepleri değerlendirilmiştir. Şu halde rapor, gerçek zarar miktarlarının hesaplanması yönünden eksik düzenlenmiş olup hüküm kurmaya elverişli değildir.
    Bu durumda, mahkemece yapılması gereken, davacı ... şirketinin rücu edebileceği tazminat tutarının, sürücünün kusur oranı ve zarar görenlerin gerçek zararı kadar olabileceği dikkate alınıp, ödemeye ilişkin hasar dosyaları ilgili sigorta şirketinden ve Sosyal Güvenlik Kurumundan getirtilerek, kazadan dolayı araçta gerçekleşen zarar ile yaralanma nedeniyle üçüncü kişide oluşan zarar ve tarafların kusur oranları konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece tüm bu hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
    Kabule göre, davalı vekili, kazaya karışan... plakalı aracı ..."a kiraladığını, ...ve..."un müşterek müteselsil kefil olduğunu iddia ederek söz konusu dava ile bir bedel ödenmesine hükmedildiği takdirde ilgililere rücu edileceğinden iş bu davanın ..., ...ve sürücü ..."a ihbar edilmesini talep etmiş olmasına rağmen, bu hususta herhangi bir karar verilmediği, davalıya ilgili kişilere davayı ihbar etme imkanı tanınmadığı görülmektedir. Davalı kurumun, dava sonunda ödeme yapması halinde, ihbar talep ettiği kişilerin kusuru olması halinde kusuru oranında rücu hakkının bulunduğu gözetilmek suretiyle, 6100 sayılı HMK"nun 61. vd. maddelerindeki usule uygun ihbar dilekçesinin davalı tarafından sunulması halinde, davanın ihbarı yönünde işlem tesisi gerekirken, bu hususun yerine getirilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
    SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan ve resen görülen nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 17/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Bu Kararlara da bakmak isteyebilirsiniz:

    Avukata Sor Hemen Ara