Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/2320 Esas 2015/10865 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/2320 Esas 2015/10865 Karar Sayılı İlamı

Esas No : 2015/2320
Karar No : 2015/10865
Karar Tarihi : 19/10/2015
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/2320 Esas 2015/10865 Karar Sayılı İlamı

17. Hukuk Dairesi         2015/2320 E.  ,  2015/10865 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
    TARİHİ : 30/10/2014
    NUMARASI : 2014/471-2014/468

    Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı A.. Y.. vekili ve davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    -K A R A R-

    Davacı vekili, davacı Ahmet"in sürücüsü-işleteni olduğu araç ile diğer davalı sigorta şirketinin... ile sigortaladığı traktör sürücüsünün birlikte kusurlu hareketleri ile sebep oldukları trafik kazasında davacının park halindeki aracına çarparak hasara yol açtıklarını, kaza tespit tutanağı ile kusur durumlarının saptandığını, İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi"nde açtıkları tespit dosyasında alınan bilirkişi raporuyla davacının aracındaki hasar onarım bedeli, araç değer kaybı, araç mahrumiyet zararının saptandığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL. tazminatın davalı A.. Y.."dan kaza tarihinden, davalı sigorta şirketinden (araç mahrumiyet zararı hariç olmak üzere) dava tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, tespit dosyasında yaptıkları 490,00 TL. masraf ile 300,00 TL. vekalet ücretinin yargılama giderleri içinde hesaba katılarak davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
    Davalı ..... Sigorta şirketi vekili, şirketlerinin poliçe limitiyle sınırlı olarak zarardan sorumlu olduğunu, sigortalılarının kazanın oluşumundaki kusur oranı tespit edilmeli ve kusurunun bulunmadığı belirlendiği takdirde kendilerinin sorumluluğuna karar verilmemesi gerektiğini, sigortalılarının kazadaki %25 kusuruna tekabül eden ve eksper tarafından hesaplanan 5.487,00 TL"yi davacıya ödemek istemelerine rağmen davacının bu ödemeyi kabul etmediğini,
    araç değer kaybı doğrudan zarar olmadığından poliçe kapsamında sayılmayacağını ve kendilerinin sorumlu tutulamayacağını, kabul anlamına gelmemekle birlikte şirketleri açısından ancak dava tarihinden geçerli olmak kaydıyla yasal faizden sorumluluğa gidilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı A.. Y.. vekili, davada Menderes Asliye Hukuk Mahkemesi görevli ve yetkili olduğundan mahkemenin görevsiz ve yetkisiz olduğunu, kazanın oluşumunda davalının kusurunun bulunmadığını, davalılar arasında sürücü, işleten ve sigorta poliçesinin tarafı olmaktan kaynaklanan bir ilişki bulunmayıp davalıların kazada kusurlu bulunan iki ayrı araçla alakalı kişiler olması nedeniyle müteselsil sorumluluk hükümlerinin uygulanamayacağını,zira her bir araçla ilgisi olan kişinin kendi kusuru oranında sorumlu olması gerektiğini, davacının hasar isteminin fahiş olduğunu, dava konusu olay haksız fiil niteliğinde olduğundan ve taraflar tacir olmadığından ticari faiz uygulanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, toplanan delillere göre;davalı A.. Y.. yönünden davanın kabulü ile 10.000,00 TL"nin 07/01/2014 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; davalı sigorta şirketi yönünden ise davanın kısmen kabulü ile 6.688,32 TL"nin 28/01/2014 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı A.. Y.. vekilince temyiz olunmuştur.
    Dava, trafik kazası sonucu araçta oluşan maddi hasar nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
    10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş,çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
    Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 - 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
    Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
    Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
    Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 30.10.2014 tarihli kısa kararda " davalı A.. Y.. yönünden davanın kabulü ile 10.000,00 TL"nin 07/01/2014 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ; davalı sigorta şirketi yönünden ise davanın kısmen kabulü ile 6.688,32 TL"nin 28/01/2014 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalıdan tahsiline,bu tutarlar yönünden davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna" denildiği ve hükmolunan tazminat miktarları yönünden davalıların müteselsil sorumluluğuna hükmedildiği halde,gerekçeli kararda davalıların müteselsil sorumluluğuna hükmedilmediği görülmektedir. Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294/3.maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    Bozma neden ve şekline göre davacı ile davalı A.. Y.. vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada davacı ile davalı A.. Y.. vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ile davalı A.. Y.."ya geri verilmesine 19/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


    Bu Kararlara da bakmak isteyebilirsiniz:

    Avukata Sor Hemen Ara