17. Hukuk Dairesi 2016/4042 E. , 2016/6675 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, 12.04.2014 tarihinde davalı ...’ye zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı, ...’ye ait, sürücü ... idaresindeki araç ile müvekkiline ait araca çarptığını, müvekkiline ait araç sürücüsünün hiç kusurunun olmadığını, tespit dosyası bilirkişi raporuna göre araç hasar bedelinin 20.616,96 TL, araç değer kaybının 5.000,00 TL olduğunun, HMK 107. Maddesine göre HMK"nin 107.maddesine göre belirsiz alacak davası olarak, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00 TL avans faiziyle birlikte davalıdan müteselsilen tahsilini istemiş, 07.12.2015 tarihli dilekçe ile istemini araç hasar bedeli için 22.750,00 TL araç değer kaybı için 4.875,00 TL olmak üzere toplam 27.625,00 TL’ye ıslah etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kabulü ile 27.625,00 TL (22.750,00 zarar ve 4.875,00 TL değer kaybı) maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazası nedeniyle araçta meydana gelen hasar ve değer kaybının tazmini istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK"nin hükümlerine göre, trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı Yasa"nın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere İşlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun"un 85. maddesinde ise, "Bir motorlu aracın işletilmesi, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar" hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hâkimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hâkimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay"ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması şarttır.
Somut olayda, aracın kayden maliki davalı ... olup davalı vekili, aracın kazadan önce uzun süreli dava ihbar olunan ...’ye kiralandığı ve buna ilişkin olarak araç teslim tutanağı sureti, aracın kiraya verdiğine ilişkin damga vergisi suretlerini delil olarak ibraz etmiştir. Mahkemece bu savunma üzerinde durularak işleten sıfatı yönünden her hangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler de gözönünde bulundurularak, öncelikle kira sözleşmesinin bir suretinin davalı taraftan istenmesi, daha sonra taraflar arasında tanzim edilen kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanmanın davalı ...’ye devredilip devredilmediği, kira sözleşmesinin ve kira bedelinin Maliye ve Vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği, gerektiğinde davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle kira sözleşmesinin, fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, buna göre davalı şirketin işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Hükme esas alınan 22.11.2015 tarihli bilirkişi raporunda, aracın piyasa rayiç değerinin %7,5 göre değer kaybının 4.8750,00 TL olduğu belirtilmiştir. Oysa davacının talep ettiği değer kaybı, aracın olay tarihindeki 2.el piyasa rayiç değeri (aracın km’si, modeli, kullanım tarzı, önceden hasarlı olup olmadığı vs gözönünde tutularak) ile aracın gerekli onarımları yapıldıktan sonraki haliyle piyasa değeri arasındaki farktır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda değer kaybı bu yönteme göre belirlenmemiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporu bu hususta yetersiz olup hüküm kurmaya elverişli olmayıp hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre; 6100 sayılı HMK"nin 184. maddesi gereğince “Hakim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri incelendikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir, mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.” Aynı Yasanın 186. maddesi hükmüne göre "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olunacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olana davetiyede; belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.”
Somut olayda; mahkemece davacı vekilinin hazır bulunduğu 21.01.2016 tarihli celsede, tahkikat aşaması bitirilerek aynı celse sözlü yargılama aşamasına geçilerek karar verilmiştir. Savunma hakkının kısıtlanmaması için, HMK 186. madde hükmüne göre davalı ... vekiline ve diğer davalılara usulüne uygun, yukarıdaki ihtarat’ı içerir davetiye tebliğ edildikten sonra sözlü yargılama aşamasına geçilmesi gerektiği gözetilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 01/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.