Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4991 Esas 2020/1521 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4991 Esas 2020/1521 Karar Sayılı İlamı

Esas No : 2019/4991
Karar No : 2020/1521
Karar Tarihi : 05/03/2020
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4991 Esas 2020/1521 Karar Sayılı İlamı

17. Hukuk Dairesi         2019/4991 E.  ,  2020/1521 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
    -K A R A R-
    Davacı vekili; 29/11/2012 tarihinde davalı ... şirketi tarafından ZMMS poliçesi ile sigortalı, dava dışı ... sevk ve idaresindeki aracın manevra yaptığı esnada yol üzerinde bulunan mağdur yaya ..."a çarptığını ve Hasan"ın yaralandığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacaklarının tespiti ile tahsili için müvekkilinin meydana gelen kazadan dolayı uğradığı iş gücü kaybı, destekten yoksunluk ve maluliyet olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
    Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kabulü ile; 10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile; 95.169,00 TL tazminatın ıslah tarihi olan 17/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki (3), (4), (5) nolu bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
    1186 Sayılı HUMK"nun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 Sayılı HMK"nun karşılık 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerektiği gibi, HUMK"nun 388/3. maddesi gereğince (HMK 297/c) hükmün gerekçesinde tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi gerekir.
    Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği T.C. Anayasasının 141/3. maddesinde de açıkça belirtilmiştir.
    Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
    Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri, davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini bilmeleri gerekir.
    Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
    Somut uyuşmazlıkta, gerekçeli kararın gerekçe kısmında "03/04/2015 tarihli hesap bilirkişi raporu doğrultusunda 20.118,60 TL olduğu, bu miktarın teminat limiti kapsamında kaldığı anlaşılmakla davacının davasının kabulüne" yazıldığı halde, kısa kararda ve hüküm fıkrasında "10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile; 95.169,00 TL tazminatın" şeklinde hüküm tesis olunduğu görülmektedir. Kararın gerekçesi ile sonucu arasında çelişki yaratıldığı görülmektedir. Bu durum, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 298. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca, kısa karar ile hüküm fıkrası ve hükmün gerekçesi arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    3-Kabule göre; 1982 T.C. Anayasası"nın 26. ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 27.maddesi uyarınca, taraflar dinlenmeden iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için davet edilmeden hüküm verilemez.
    Yine HMK"nın 280. maddesi hükmüne göre "Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir." Bilirkişi rapor örneğinin taraflarca okunup değerlendirilebilmesi, varsa itirazlarını dile getirebilmeleri ya da belirsizlik gösteren hususlar hakkında açıklama yapılmasını temin amacıyla veya yeni bilirkişi incelemesini talep edebilmeleri için taraflara tebliğ edilmesi zorunluluğu öngörülmüştür. Aynı Yasanın 281. maddesinde bilirkişi raporunun taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde beyanda bulunmaları gerektiği düzenlenmiştir.
    Somut olayda mahkemece alınan kusur raporu ve maluliyet raporunun davalı vekiline tebliğ edildiğine dair dosya içerisinde bilgi veya tebligat parçası bulunmamaktadır. Bu durumda davalı tarafa bilirkişi raporları usulünce tebliğ edilmeden davalı tarafın rapora itiraz etme veya beyanda bulunma süresi dolmadan Anayasa ve HMK ile koruma altına alınan hukuki dinlenilme ve savunma hakkı kısıtlanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
    4-Kabule göre; kazaya ilişkin ceza yargılamasında alınan raporda; sürücünün asli kusurlu, yaralanan çocuğunun feri kusurlu olduğu belirlenmiş, ceza mahkemesince ilgili rapor hükme esas alınarak davalı sürücü hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, hukuk mahkemesince alınan trafik bilirkişi raporu ile; davacı yayanın kazanın meydana gelmesinde %75 kusurlu olduğu, dava dışı sürücünün %25 kusurlu olduğu, İTÜ öğretim üyelerinden oluşan üçlü bilirkişi heyetinden alınan raporda dava dışı sürücünün %75, davacı yaya çocuğun ise %25 kusurlu olduğu belirlenmiş ve mahkemece hükme esas alınmıştır. Kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir.
    Bu durumda mahkemece; ceza dosyası da getirtilerek ceza yargılamasında alınan rapor ile mahkemece alınan rapor arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişkilerin giderilmesi yönünde Adli Tıp Kurumu Trafik ihtisas Dairesinden önceki raporların da irdelendiği, denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli şekilde rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
    5-Kabule göre; mahkemece hükme esas alınan tazminat bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli bir rapor değildir.
    Bu durumda mahkemece tazminat hesabına ilişkin hesaplama şeklinin ayrıntılı ve denetlenebilir şekilde gösterildiği denetime elverişli uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
    6-Kabule göre; 2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.2.b. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
    Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Davalı ... şirketine davadan önce başvuru yapıldığı dosyadan anlaşılmamakla, davalı ... şirketinin dava tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Buna göre davalı ... şirketi de dava dilekçesi ile talep edilen ve ıslaha konu edilen miktarlar yönünden zararın tamamı için dava tarihinde temerrüde düşmüş sayılır. O halde, davalı ... şirketi yönünden tüm tazminat miktarı için faizden sorumluluklarının başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekirken, ıslah ile arttırılan kısım için ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
    SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle resen, (3), (4), (5) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin, (6) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılar ve davalıya geri verilmesine, 05/03/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Bu Kararlara da bakmak isteyebilirsiniz:

    Avukata Sor Hemen Ara